İklim değişikliği, günümüzün en kapsamlı ve karmaşık sorunlarından biri olarak karşımıza çıkıyor. Küresel ısınmanın tetiklediği aşırı hava olayları, yükselen deniz seviyeleri ve azalan biyolojik çeşitlilik, gezegenimizi ciddi bir tehdit altına sokarken; bu krizin sağlık, ekonomi, tarım ve su kaynakları gibi birçok alanda çok katmanlı etkileri bulunmaktadır. Ancak, bu çok yönlü sorunlar arasında sıklıkla göz ardı edilen bir diğer önemli tehdit ise endokrin bozuculardır. Modern yaşamın bir parçası haline gelen bu kimyasal maddeler, hem insan sağlığını hem de ekosistemleri etkileyen ciddi sonuçlara yol açmaktadır.
Güven Çayyolu Cerrahi Tıp Merkezi Endokrinoloji ve Metabolizma Hastalıkları Bölümü'nden Doç. Dr. Ayla Harmancı, iklim krizinin gölgesindeki endokrin bozucuların etkilerini, yayılma yollarını, bireysel ve toplumsal çözüm önerileri detaylı bir şekilde anlattı.
İklim değişikliği, çağımızın en karmaşık ve çok boyutlu sorunlarından biri olarak karşımıza çıkıyor. Her yıl bilim insanları küresel ısınmanın sonuçları hakkında daha fazla şey öğreniyor ve bizler küresel ısınmanın insanlar ve gezegen üzerindeki yıkıcı etkilerine dair yeni kanıtlar elde ediyoruz. Küresel ısınma en sade hali ile sera gazlarının atmosferde birikmesi ile yeryüzü ve yeryüzüne yakın atmosfer tabakalarında sıcaklığın artması olarak tanımlanıyor. Bu sıcaklık artışının sonucu olarak iklim özellikleri değişiyor ve bu da küresel iklim değişikliğine yol açıyor. İçinde bulunduğumuz yüzyılda; küresel iklim değişikliği ile ilgili olarak sağlık, çevre ve ekonomiyle ilgili olmak üzere çok büyük olumsuzluklar ortaya çıkacağı öngörülüyor ve ısınmanın özellikle türler üzerindeki etkisinin son derece büyük ve yıkıcı olduğuna dikkat çekiliyor. İklim değişikliğinin sağlık üzerine olan etkileri başlıca vektör kaynaklı hastalıkların artışı; su ve gıda kaynaklı enfeksiyonlar, yeni salgınlar ve zoonotik (omurgalı hayvanlardan insanlara bulaşan) hastalıklar; psikososyal etkiler ve endokrin bozucular başlıkları altında ele alınıyor. Bu başlıklardan biri olan endokrin bozucular son zamanlarda toplum sağlığı açısından kritik önem taşıyor olmaları nedeniyle ön plana çıkmaya ve daha çok konuşulmaya başladı.
Endokrin Bozucular (EB) aslında modernitenin insan ve doğada var olan sorunları azaltmak ya da ortadan kaldırmak için geliştirmiş olduğu organik maddeler. Ancak ne yazık ki bu maddeler canlıların hücrelerinde ve organlarında bozulmalara neden oluyor, organizmadaki doğal hormonların sentezine, salgılanmasına, taşınmasına, bağlanmasına ve vücuttan atılmasına etki ederek endokrin sistemin normal çalışmasını bozuyorlar. Bu nedenle büyüme geriliğine, üreme problemlerine, tiroid hastalıklarına, metabolik bozukluklara (obezite, diyabet) ve hatta bazı kanser türlerine kadar uzanan geniş bir yelpazede sağlık sorunlarına yol açabiliyorlar. Ayrıca bağışıklık sisteminin zayıflamasına ve hormon dengesinin bozulmasına zemin hazırlayarak mikroorganizma ve virüslere karşı genel direncimizi düşürüyorlar. Bu akut etkilerinden daha da korkutucu olan özellikleri ise canlının genlerini etkileyerek gelecek nesillerin sağlığının bozulmasına da yol açabilme potansiyellerine sahip olmaları
Endokrin bozucular sıklıkla doğal ve sentetik olmak üzere iki gruba ayrılıyorlar. Doğal endokrin bozucuların en çok bilinen temsilcisi gıdalarda bulunan fitoöstrojenler. Ayrıca bugüne kadar doğanın genetiğinde ve kayıtlarında var olmayan, insanların keşfettiği biyolojik aktif maddeler de var ve bunlar da son yıllarda çığ gibi değişip genişliyorlar. Bazı kaynaklar 1600’ün üzerinde endokrin bozucu varlığından söz ediyor. Bu maddeler; pestisitler, plastik katkı maddeleri (örneğin BPA, ftalatlar), ağır metaller (kurşun, cıva) ve çeşitli endüstriyel kimyasallar (PFAS gibi) şeklinde karşımıza çıkabiliyorlar. Sanayi faaliyetleri, tarım ilaçları, evsel ve kentsel atıklar gibi kaynaklardan çevreye salınıyorlar; toprak, su ve hava yoluyla yayılabiliyorlar. Çevreye bu yollarla verilen endokrin bozucuların özellikle kalıcı olanları toprak, su ve havada birikebiliyor; hava ve su yoluyla verildikleri lokasyondan çok uzak yerlere taşınabiliyorlar. Artan sıcaklıklar, asitlenme ve aşırı hava olayları, ekosistemlerin parçalanma hızını artırarak atık yönetimini daha zor hâle getiriyor. Sel felaketleri, sanayi bölgelerinden veya tarım arazilerinden yayılan kimyasalları, temiz su kaynaklarına ve tarımsal alanlara taşırken, kuraklık ise su kaynaklarının azalması ve su kalitesinin düşmesine yol açarak bu maddelerin daha yoğun bir şekilde birikmesine sebep oluyor.
Çevrede biriken endokrin bozucular ekolojik sistem içerisinde ve özellikle besin zincirinin üstünde yer alan canlılarda kritik değerlere kadar birikebiliyor. Bizler çevre endokrin bozucuları solunum, gıda, su ve temas yoluyla alıyoruz. Organizmaya alınan endokrin bozucular vücutta özellikle yağ dokularda birikiyor. Birden fazla endokrin bozucuya maruz kalınması etkilerin çok daha büyük olmasına neden olabiliyor. Bu olumsuz etkiler maruz kalınan zamana göre de değişebiliyor. Endokrin bozuculara haftalar hatta yıllar önce annenin maruz kalmasıyla daha sonra gelişmekte olan embiryonun zarar görmesi söz konusu olabiliyor.
Endokrin bozucuların günümüzde çok önemli bir halk sağlığı sorunu olduğu ve giderek daha da büyük bir sorun haline geleceği çok açık. Çevrede bulunan endokrin bozucuların azaltılması insan maruziyetini azaltacaktır. Bu sorunun ortadan kaldırılabilmesi açısından bireysel kapasitenin ötesinde diğer kontrol önlemleri ulusal ve yerel düzenlemeler tarafından geliştirilmeli ve uygulanmalıdır. İklim değişikliği ve endokrin bozucular kaynaklı riskleri yönetmek, bütünsel sağlık yaklaşımını gerektirir. Bu yaklaşım; fiziksel, ruhsal ve sosyal faktörlerin birbiriyle etkileşimini göz önünde bulundurur. Ayrıca, sadece bilimsel değil, politik, ekonomik ve sosyal boyutları da içeren multidisipliner bir iş birliği şarttır.
Her bir birey, kullandığı temizlik ürünlerinden plastik tüketimine kadar birçok alanda daha bilinçli seçimler yapabilir. Bu sayede, endokrin bozucuların günlük hayattaki yaygınlığı azaltılabilir.
Sağlıklı ve sürdürülebilir bir yaşam tarzı benimsemek; düzenli beslenme, temiz su tüketimi, fiziksel aktivite ve stres yönetimi gibi faktörleri içerir. Tüm bunlar, bağışıklık sistemini ve hormon dengesini desteklemeye yardımcı olur.
Diyetin içeriği, endokrin bozucuların neden olduğu etkiler açısından kritik bir rol oynamaktadır.
Diyetin mikro besin ögeleri: Diyetin yeterli, dengeli ve sağlıklı olması büyük önem taşır. B12 vitamini, folik asit, çinko, demir, krom gibi vitamin ve mineral eksikliklerinin, endokrin bozucuların neden olduğu hasarı derinleştirdiği gösterilmiştir. Özellikle endokrin bozucuların en kritik olduğu intrauterin ve erken çocukluk dönemleri başta olmak üzere, yaşamın her evresinde yeterli ve dengeli bir diyetle besin ögesi gereksinimlerinin karşılanması gereklidir.
Diyetin makro besin ögeleri: Lif ve yağ gibi içerikler, diyetle alınan endokrin bozucuların metabolizmasında kritik bir rol oynar. Araştırmalar, pektin, konjac gum, kitosan, buğday kepeği ve pirinç kepeği gibi farklı lif türlerinin endokrin bozucu bileşikleri bağlayarak hızla vücuttan atılmalarını sağladığını ve potansiyel hasarın önlenebildiğini göstermektedir.
Diyetin yağ içeriği: Endokrin bozucu bileşiklerin çoğu yağda çözünebilir özellikte olduğu için diyetin yağ içeriği sınırlandırılmalıdır.
Antioksidan ve anti-inflamatuvar özellikler: Endokrin bozucular genellikle oksidatif stres ve inflamasyon gibi mekanizmalarla vücutta hasara neden olur. Sebze, meyve, yağlı tohumlar, balık ve kurubaklagiller gibi besinlerde bulunan biyoaktif bileşenlerin antioksidan ve anti-inflamatuvar özellikleri, bu mekanizmaları önlemeye veya kontrol altına almaya yardımcı olabilir. Örneğin, sebze ve meyve açısından zengin diyetlerin ve yeşil çay polifenollerinin poliklorinat bifenil seviyesini azalttığı; brokoli filizlerinin benzen ve akrolein etkinliğini düşürdüğü; resveratrolün ise benzo(a)piren metabolizmasını bozduğu bilinmektedir. Buna karşın, fast food tüketimi yüksek olan bireylerde fitalat, konserve çorba tüketenlerde ise bisfenol A seviyelerinin yüksek olduğu gözlemlenmiştir. Ambalajlı besin tüketimi, bisfenol A ve dietilhekzil fitalat seviyelerini artırmaktadır.
Besin teminine yönelik tercihlerin düzenlenmesi: Besinlerin çeşitliliği sağlanmalı, mümkün olduğunca organik ve yerel kaynaklardan temin edilmelidir. İşlenmiş ve uzun raf ömrüne sahip besinler yerine taze ve çiğ besinler tercih edilmelidir. Metal konserve kaplar yerine cam kaplarda veya dondurulmuş olarak satılan besinler seçilmeli; plastik ambalaj materyalleri ile önceden paketlenmiş besinler yerine, alışveriş sırasında paketlenen ve tercihen kağıt ürünlerle paketlenen besinler kullanılmalıdır.
Su kullanımı: Suyun güvenli kaynaklardan temin edilmesi kadar, depolama koşulları da önemlidir. Plastik şişe veya damacana yerine cam şişe ve damacanalar tercih edilmeli, ters osmoz filtre sistemleri kullanılmalıdır.
Besin hazırlama, pişirme ve saklama alışkanlıkları: Dışarıda tüketilen öğünlerin sayısı azaltılmalı, evde yemek yapma sıklığı artırılmalıdır. Besin hazırlarken kesme ve doğrama işlemleri cam veya tahta yüzeylerde yapılmalı, pişirme işlemleri ise paslanmaz çelik, cam veya porselen kaplarda gerçekleştirilmelidir. Plastik kapların kullanımı en aza indirilmeli, plastik kaplar mikrodalga veya dondurma/çözdürme işlemlerinde kullanılmamalıdır. Çok sıcak yiyecek ve içecekler plastik tabak ve bardaklarda tüketilmemeli; plastik şişeler güneş ışığında bekletilmemelidir. Ayrıca, pişirme sırasında oluşan endokrin bozucu özelliklere sahip bileşiklerin solunmaması için ortamın sürekli havalandırılması sağlanmalıdır.
Mutfak hijyeni: Deterjan ve temizleyici kimyasallar güvenli ürünler arasından seçilmeli, bulaşıklar iyi durulanmalı, polikarbonat plastikler bulaşık makinesinde yıkanmamalıdır.
İdeal vücut ağırlığının korunması: Endokrin bozucular genellikle yağ dokularda depolandığından, ideal vücut ağırlığının korunması önemlidir. Ancak kilo kaybı sürecinde endokrin bozucu seviyelerinde artış yaşanabileceği için hızlı kilo kaybından kaçınılmalıdır. Sağlıklı bir kilo kaybı sürecinde, diyet endokrin bozucuların hızla atılmasını sağlayacak bileşenlerle zenginleştirilmelidir.
Sonuç olarak, iklim değişikliği yalnızca “küresel ısınma” ve “aşırı hava olayları”ndan ibaret bir mesele değildir. Aynı zamanda tarımdan su kaynaklarına, ekonomik sistemlerden halk sağlığına kadar pek çok alanı doğrudan etkileyen, çok katmanlı bir krizdir. Bu krizin gölgesinde yer alan endokrin bozucular ise genellikle göz ardı edilen, ancak insan sağlığı açısından uzun vadeli ve ciddi sorunlara yol açabilen kimyasal tehditlerdir.
Geleceğe dair umutlu olmak için hâlâ önemli fırsatlar mevcuttur. Yeşil enerji kaynaklarına geçiş, sürdürülebilir tarım uygulamaları, atık yönetiminde ileri teknolojiler ve toplumlar arası dayanışma, iklim krizinin etkilerini hafifletebilir. Endokrin bozucuların yayılımını azaltmaya yönelik sıkı mevzuatlar, kimyasal yönetimi politikaları ve tüketici farkındalığı da bu mücadelede hayati bir rol oynar.
Sağlık rehberimizden içerikler görüntüleyin.
Periyodik olarak haber bültenimizi size ulaştıralım.
Nesilden nesile hayat bize GÜVEN diyor.
Güven Hastanesi hizmet standartları ile JCI tarafından akredite edilmiştir. JCI şikayet bildirimlerinizi buraya tıklayarak yapabilirsiniz.
Kişisel verilerin korunması ve işlenmesi politikalarına ilişkin aydınlatma metnimize buradan kişisel veri işleme envanteri ve kişisel verilerin korunması politikamıza ise buradan ulaşabilirsiniz.